Yasağı Yasaklamak

İnsan denen yaratık, önce kendi içinde minik yasaklar üretmeye başlıyor. Bir nevi iç çitler… “Bunu yapma, böyle olma, şöyle davran.”

Bu çitler zamanla büyüyor, eve yayılıyor; hane halkının yazılı olmayan yasalarına dönüşüyor. Evde ne konuşulur, ne yapılır, nerede durulur… Küçük bir ülke gibi, kendi iç anayasasıyla işleyen bir sistem.

Ama ironik olan şu: İnsan, en az yasaklı olduğu yerde gerçek üretimini yapıyor.

Sanatçı için bu genelde dört duvarın içi. Kapı kapandığında, dış dünyanın tüm o sosyal yasakları sustuğunda, insanın kendi özü konuşmaya başlıyor. Çünkü özgürlük dediğimiz şey tam olarak burada devreye giriyor: Hiçbir bakış, yorum, yargı veya dış müdahalenin olmadığı o alanda.

Benim için özgürlüğün en basit tanımı şu:

İnsan soyunabildiği yerde özgürdür.

Çünkü çıplaklık sadece bedenle ilgili değil; zihnin, alışkanlıkların, toplumsal normların üzerinden süzülen tüm o kalın kabukların soyulmasıyla ilgili. Sokağın ortasında değil tabii ki… Çünkü orası toplumun alanı ve sosyal yasaklarla örülü. Ama kendi evinde, kendi alanında soyunabilmek; kimsenin seni yargılamadığı bir boşluk yaratmak… İşte gerçek özgürlük orada başlıyor.

Bu yüzden yasaklar bana hep şu paradoksu hatırlatıyor:

Yasaklanan şeyin çekiciliği artar. Yasak meyve hikayesi boşuna insanlığın mitolojik köklerine işlemedi. Yasakladığın her şey, aslında bir davetiye çıkarır. İçindeki yaratıcı dürtü “Acaba?” diye sorar. İnsan zaaflarını da, merakını da, sınırlarını da buradan geliştirir.

Sosyal yasaklar ise Theseus’un gemisi gibi çalışıyor.

Toplumun her parçası değişse bile o gemi, yani toplumsal bütünlük, yine de ayakta kalır. Yasaklar bir yandan bireyin özgürlüğünü törpülerken bir yandan toplumsal düzeni devam ettirir. Fakat sanatçının rolü burada devreye girer: Bu iki alanın arasındaki gerilimde üretmek.

En özgür yerinde yaratıp, sonra bu yaratıyı dış dünyaya sunarken yasaklarla dans etmek.

Ve işin ilginç tarafı:

Her yeni yasak, yeni bir özgürlük alanı yaratır.

Her sınır, yeni bir sınırı aşma cesareti getirir.

Her duvar, yeni bir kapı açma dürtüsü üretir.

Yani belki de çözüm, yasakları komple kaldırmak değil.

Çözüm, yasakların üzerindeki yasağı kaldırmak.

Onları konuşabilmek, çözümleyebilmek, sorgulayabilmek.

Çünkü ne kadar özgürleşmek istediğimizi, aslında özgürlüğümüze ne kadar uzaktan baktığımız belirliyor.

Benim için özgürlük; dış dünyanın sana biçtiği yasaklardan sıyrılıp, kendi alanında çıplak kalabilme cesareti.

Ve bir sanatçının yolculuğu da buradan başlıyor.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir