Babil Çukuru

Bir zamanlar insanlar göğe doğru yükselen bir kule dikti.

Taş taş üstüne koyup yükseldiler; görülmek, duyulmak, belki de Tanrı’ya denk düşmek için.

Sonra düşündüler “Tanrı heryerdeydi”. Göğe doğru tırmanmaktan vazgeçtiler.

Dayanılmaz merakları onları derinleri kazmaya yöneltti.

Ve kazı başladı.

Toprak, karmaşık notalardan oluşan uğultuyla açıldı.

İlk darbede merak, ikincide hırs, üçüncüde suskunluk.

Katmanlar çoğaldı; kimileri unutmak için, kimileri hatırlamak için indi.

Bazı katlarda dualar vardı, bazılarında yalnız nefes; bazılarında hiçbir şey.

Yüz kat mıydı, daha mı çoktu, kimse sayamadı.

Aşağı indikçe sesler çoğalıp anlam küçüldü.

Her yankı, bir sonrakinin dilini bozdu.

En dipte biri oturuyordu.

Ne kadar derindeyse, o kadar çok şey gördüğüne inanıyordu.

Bir kez olsun arkaya bakamadığı için,

Kendi etrafında durmadan dönüyordu—

Gördüğü katları “hakikat”, göremediğini “hiçlik” sandı.

Daire çizerek ilerleyen bir düşünce gibi, yol aldı ama varmadı.

Günün birinde gök doğurdu.

Bir kuyruklu yıldız belirdi,

Kuyruğunda bir tutam yıldız tozunu serpe serpe

Yalnızca dünyanın unuttuğunu hatırlattı.

Yıldızın görkemli ışığı, çukurun içinde bir kutlama,

Sonunda Tanrı cevap vermişti.

Kazı durdu.

Yıldızın parlak ışığı öyle çoğalmıştı ki katmanların arasından sessizce geçti,

O anda toprağın ezberlediği yerine döndüğünü duydu dünya.

Ne gürültü, ne sarsıntı.

İnsanın eksilttiği boşluk, kendi ağırlığıyla doldu.

Dünya sarsılmadı bile.

Çünkü denge bozulmamıştı;

yalnızca insan, kazdığı kadar silinmişti.

Dipteki dönmeyi bıraktı.

Yukarıyı aradı, bir yön bulamadı.

Karanlıktı.

Arkasını yokladı, bir boşluk kalmadığını fark etti.

Toprak kapandı.

Kule tersine çevrilmiş bir anı gibi kendi üzerine kıvrıldı.

Ne yıldızın parlaklığı kaldı, ne Babil’in neşesi.

Sadece derinde, çok derinde,

Sesini geciktiren bir yankı:

İnsanın dünyaya açtığı yarayı, evren usulca kapattı.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir